Psikolojik filmler listesinden meşhur “Guguk kuşu” ile devam etmek isterdim ama bu filmleri herkes izlemiştir. Bugün bir psikolog arkadaş meclisinde denk geldim ki, bunlar gayet patır patır danışan alıyorlar. İllaki bir film bilmenin, kişiyi iyi psikolog yapmayacağı gibi, iyi film bilmenin de iyi birer psikolog yapmayacağını biliyorum. Ama ne bileyim zoruma gidiyor, “Kırmızı oda” diye bir diziyi saatlerce övmeleri.
Şöyle bir bakim dedim, bakmaz olaydım. Komşu Neriman abla sevecenliğinde psikolog yapmışlar, çay kahve muhabbet. Ah Freud, İvan Pavlov, Carl Ragers peki ya sevgili Kohut dedim iç çekerek…Yani reyting uğruna harcanan koca bir bilimin, Flash Tv tadında sunulmasına mı yanayım yoksa “canım ülkemde” psikoloğa gitmeyi, böyle sanıp gelen danışanla yaşadığımız soğuk savaşıma mı yanayım bilemedim. Neyse, ille de psikolojiye merak sarıyor ya da bu alanla ilgileniyorsanız, izlediğinizde; filmler de yaşanan semptomları bizzat deneyimleyecek psikolog cesaretiniz varsa buyrun başlayalım;
1)ANAYURT OTELİ

Yusuf Atılgan’ı tanımamıza vesile olan romanı Anayurt Oteli’nin baş kişisi Zebercet, yalnız kalmayı tercih eden, insanlarla gerekmedikçe iletişim kurmayan bir kişiliktir. Aslında doğduğundan beri hor görüldüğü bu dünyaya karşı bu durumu bir savunma mekanizmasıdır. Bu romanda Yusuf Atılgan birey üzerinden toplum eleştirisini gayet anlaşılır akıcı bir dille yapmıştır çünkü filmi izlerken; bir yandan, dışarda vakit geçirdiği zamanlarda onu yalnız kalmaya iten toplumun şiddetine ve küçümsemesine maruz kaldığını, bir yandan da cinsel sapkınlığını görüyoruz. Yalnızlığı sevgi ihtiyacını dolduramasa da, cinsel açlığını, “ortalıkçı Kadın” Zeynep’le tatmin eder. Tecavüz sonucu dünyaya gelen Zebercet’in, hayatını çekilmez yapan olaylarda biri bu tecavüz olayıdır. Yani belli başlı yapımlar gibi oyuncunun sadece replikle duygu durumunu anlattığı türden değil. Oyuncunun rolünü gerek mimiğiyle gerek iç çekişiyle bizzat yaşadığı filmlerden olması sebebiyle izlenmeye değer bulduğum güzel bir eserdir.
2.SARMAŞIK

Yani öyle bir film düşünün ki film; gemide, hem bizi karakterlerin yemeklerin bitmesiyle başlayan öfkelerine tanık ediyor hem de toplumsal psikolojik çöküşe tanık ediyor. Armatörün iflasıyla deniz hukuku gereği gemide kalmak zorunda olan 5 gemici ve bir kaptan arasındaki sınıf mücadelesi anlatılıyor. İzlerken “ahan da” bu diyorsun, kendi ülkeni ve sınıf çatışmasını düşünerek. Paternalist bir yaklaşımla verilmiş Kaptan karakteri, devlet baba gibi personelini hem sevme hem dövme yetkisine sahip. Bey baba(kaptan) iflası duyurduktan sonra İsmail’ yanına çağırıp sağ kolu olduğunu söylüyor sonra Nadir’i yanına çağırıp ona da benzer şeyler söylüyor. Alper, Cenk ve Kürt’ten bir beklentisi ve isteği olmuyor. İşler başta kolayken yiyeceğin azalmasıyla kişisel iradeler zayıflıyor başta Kaptan olmak üzere otoriteler sorgulanmaya başlıyor. Açlıkla gelen öfkenin kolektif bir birlikteliğe değil de, tekil savaşa nasıl dönüştüğünü, anlatıyor. Bence toplum psikolojisini değil bireysel psikolojiler de ele alınınca gerçekten güzel bir film olmuş. Hatta bir sahne de haylaz, gürültücü Cenk’in, namazında niyazında olan İsmail’in başından yaralaması tekke ve zaviyelerin kapatılması olarak anlatılmış gibi. Bir de Kürt var, filmde hem herkese yakın, hem herkesten uzak, bir gariban gibi anlatılmış. Buhranlı bir anında öldürülüyor. Bence siyasetin kişiler üzerinden anlatılması da filmin güzelliklerinden biri.
3.YERALTI

Sevmediği arkadaşlarının akşam planlarına, emir vaki yapıp katılan Muharrem’ in akşam yemeğinde başlayan didişmelerinin temelinde aslında kendi yalnızlığını ve sorgulamaları yatar. Toplumsal koşullardan kaynaklanan biraz da insan tabiatının etkisiyle çıkarcılık bir yemek saatinde akışında o kadar sade bir dille anlatılmış ki. Filmi izlerken o masada yemek yerken buluyorsunuz kendinizi. Muharrem’i hem çok iyi anlayıp hem “yeri mi muho şimdi, hadi fazla konuşma tuzu uzat” diyesiniz geliyor. Film Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar kitabından uyarlanmış Zeki Demirkubuz filmidir. Fazla söze gerek yok.
4.KAÇIKLIK DİPLOMASI

Sadist bir baba, psikolojik sorunları olan bir anneden sonra evlendiği Murat ile yaşadığı hayal kırıklığının üzerine tamamen psikolojisi bozulan, Ayda’nın erkek egemen toplumda aşağılanmasını, duygularının bastırılışını ve patlayışına karşılık nasıl akıl hastanesine yattığını izliyoruz.
Filmde o hastane ortamını, Ayda’nın kontrolünü kaybedişini sadece izlemiyorsunuz, yaşıyorsunuz. Ayda’nın Manic depresyon tanısını aldıktan sonra ettiği laf çok yerinde olmuş. Şöyle der “ insanları deli eden şey nedir? Bir insan mı? Genleri mi? Yaşadığımız ortam mı? Benim delirmem için bir sebep yok, bende bunların hepsi var der.” Maalesef acıklı bir laf. Bide kocasına isyan edişi var “senelerdir sen limonlu salata yiyorsun diye limonlu salata yedim. Eğer bir gün senden ayrılacak olsam bol sirkeli bir salata yapıp yiyeceğim.”
Bizi deli eden şeyin, aslında başkaları olması…Evet, başkaları limonlu salata seviyor diye limonlu salata yemeye devam mı edeceksiniz? Filmin sonunda cevabınız hayır olacaktır.
5.TAKVA

Muharrem içine kapanık dinine düşkün biridir. Dergahın şeyhi görevi gereği altına araba verir yeni takım elbiseleri olur. Gördüğü saygı ile Muharrem’in yaşamı değişince kendine ait değerleri yıkılmaya başlar. Film baş karakter Muharrem’in aldığı görevle değişen değerleri ve kontrolünü kaybedişini, dini ve toplum açısından bastırılmışlığı ve sıkışmışlığı anlatılıyor.
Örneğin; cinsel isteklerini bastırdığı için, egonun rüyalarla idin isteklerine cevap verdiğini, Muharrem’ in rüyalarında sürekli bir kadınla seviştiği sahnelerde görüyoruz. Hatta rüyasında elinde bıçakla bir adam görmesi Freud’un evrensel rüya sembollerine göre, erkeklik organı temsil edilmiş. Bence psikanalitik açıdan değerlendirmesi ve bu açıdan izlenilmesi ayrı keyifli bir film. Şimdilik bu kadar…
Harikulade
BeğenBeğen
Teşekkür ederim.
BeğenBeğen